Cumartesi, Ocak 07, 2012

kan ve ekmek

siyah şemsiye altında , her bir adımın aynı mecazda tutulduğu bir yol üstü kahvesine vardım , uzun soluklu yağacak-şiddetlenecek ve an itibariyle kesilecek bir yağmurdan önce. beklenmeyen bir yabancı için ayrılmış boş masaya oturdum ve yol üstü kahvecisine seslendim , kan ve ekmek.
siyah şemsiye altında insanlar renk değiştirene ve kara bitene kadar durmadan yürüdüm. toprağa gömülen bir denizcinin cenazesine vardım bir akşamüstü. gidiyoruz dedi bir denizci geceleri de aydınlık olana kadar bu gökyüzü. aralarına katıldım. güneş , ufukta batarken günlerce kürek çektik deniz bitene kadar. ayrılma zamanı geldiğinde hiç bir denizci ile vedalaşmadım. bir akşamüstü çıktığım yolculuğum aynı akşam üstünde uzun günlerden sonra bitiğinde , batan güneşin turuncuya çalan renklerinden gölgelenen yüzümden başka değişen bir şey yoktu.
siyah şemşiyenin altında düşündüğüm iki şey vardı , kan ve ekmek.
hala düşündüğüm iki şey.