Pazartesi, Aralık 05, 2011

hassas dönüşümler

bir sandalye duvara vurulduğunda parçalanabilir. bu gezegende, parçalanabilir olmayan herşey için birden on-a kadar sayıyorum.

birisi artık bu gerçeği geminin kaptanına haber vermeli. birbirimizden hangimiz en gereksiz hassasiyetlere sahipse bu kutsal görev ona niyet olmalı.
- kaptan! tüm seyir defterini parça parça talan ettik ve tüm devrik cümleleri tutuk aldık.
- emirlerinize amede ve size hastayız.
- şimdi ne yapmamızı istersiniz efendim?
- hepsini yakın amına koyim.

eyy Luna , sevgili dostum.
bu mektubumu madagastarın en ucra tepeciklerinden, orta amerikanın bilinmeyen kayacıklarından ve en ağır kanayan yaralarımdan yazıyorum. doktorlar yazmaya devam edersem kan kaybımdan kıvrana kıvrana gebereceğimi söylüyorlar ama ben inanmıyorum. şili-li bir dostuma da aynı şeyi söylemişlerdi, bir kaç ay sonra kendi iç çatışmalarında kalbine saplatan bir kurşun yüzünden öldü. öldüğü sırada vücudunda yeteri kadar kan mevcuttu ama o kana hayat verecek kalbi çok hızlı bir şekilde durmuştu. bir kalbin bu kadar çok hassas olması o gün beni çok düşündürdü. geçen gün ağır bir yanlızlık tarafından kurulan pusuda bir kaç adamımı kaybettim. bugün geri döndüler. yollarını kaybetmişler ve -share- denilen hobit mi godik mi goddak mı kendilerine böyle seslenen küçük insanların köyüne denk gelmişler. anlatılanlara göre adamlarımı çok iyi ağırlamışlar biri hariç, o ufaklığında yükü ağırmış ondan pek bi ilgilenemiş ama yinede bu küçük insnaların başardıkları büyük şeyleri duyunca bir an küçülürek ağır ağır yok olmak istemedim değil. sevgili dostum, içimden üçe kadar saydığım günlerin aksine artık ona kadar sayıyorum. eskisinin aksine gözlerimi açtığımda gördüklerim yeni bir şeyler yaratmaya çalışmaktan çok yıkılan-talan edilen-yanan şeyler oluyor ve zaman bize sahip olduğumuz gerçekleri yüzüstü bırakmama konusunda mühim dersler veriyor. ondandır yanlızlık eskisi kadar korkutmuyor. geçen gün çok daraldım , ira ve eta nın silah bırakmaya yanaşmayan elemanları tarafından kurulan derneğin lokaline bir kaç kadeh içmek için uğradığımda eski bir dosta rastladım.
- yaktım geldim tüm seyir defterlerini. dedi.
-gemiler noldu. dedim. gülümsedi. anlatacak çok fazla bir şeylerin olmadığına değiniyordu bakışları , yabancılaşmadım.
"insan yaşadığı yere benzer" demiş sevilen şair.
yaşadığım hiç bir yere benzeyememekten korkuyorum artık. gölgelerinden korkan büyük insanlar gibi titrek her bir adıma bir kaç düşünce sıkıştırmak beni en çok yoran şeyler arasında geliyor. ara ara, unutmaktan yüz alan geçmişlerimize bakıyorum saygı ile ,  içim ürperiyor. anlatmanın susmaktan, başka bir şeylerin anlamaktan daha iyi geldiği günler geçiyorum sıklıkla. her biri de , bir öncekiden iklimine göre daha sıcak veya daha soğuk akıyor içiçe geçmiş bensizliklerimizden. kabullenemiyorumda. sanırsam, artık beni burda bırakın deme zamanları geldi ve geçti, bu sebeple eylemsizlik kaçanılmaz bir son benim için. yapıtığımız her şey için mantıksal bir sınama aramaktan öte artık yaptığım hiçbirşey için sebep aramak zorunda kalmıyorum. bu benim büyümüş olmamı gerektirir.bunun ile birlikte , büyüdükçe bir mandalina kabuğuna daha çok benziyorum.

bir kaç gün oluyor, madagastarın orta kesimlerinde sivil toplum örgütleri tarafından gerçekleşirilen silahsızlanma eylemine birliklerimizle katıldık, imza kuyruğunda birliklerimizin büyük bir bölümü düşman askerleri tarafından esir alındı. olayın akşamında adamlarıma yaptığım konuşmada ,
- herşeyin bir bedeli vardır, esir düşen arkadaşlarımızın ödediği bedel gelecek kuşakların kefaletidir. diyebildim sadece. sen olsaydın neler söyleyebileceğini düşünüyorum bende. bazen neler konuşabilceğimi daha çok düşünüyorum, bazen konuşmak için sebeplerim oluyor ama bir türlü kendimi kaptıramıyorum. ama sanıldığının aksine bu beni daha güçlü kılıyor. ama daha çok hassaslaştırıyor, kurtulmaya çalışıyorum.

sevgili dostum Luna,
mektubumu hep sormak istediğim bir soruyla bitirmek istiyorum.
-  gerçek adın sahiden Luna mıydı?